Kocaeli Barış Platformu

"KOCAELİ BARIŞI KONUŞUYOR SEMPOZYUMU"NDA YAPTIĞIM KONUŞMA-Metin

   KOCAELİ BARIŞI KONUŞUYOR SEMPOZYUMUNDA YAPTIĞIM KONUŞMA

12 Ağustos 2013 Saat: 22:13

  

"KOCAELİ BARIŞI KONUŞUYOR SEMPOZYUMU"NDA YAPTIĞIM KONUŞMA

 "KOCAELİ BARIŞI KONUŞUYOR SEMPOZYUMU"NDA YAPTIĞIM KONUŞMA 


  Kürt Sorunu ve Kocaeli’nin Barış Sürecine Bakışında Etken Olan Unsurlar
 
Kürt sorunu yeterince anlaşılmadan yapılacak bir barış uzun süreli olmayabilir. Yıllardır süren, defalarca ayaklanmaya neden olan ve en sonunda 30 yıldır kesintisiz süren bir silahlı çatışma ortamı yaşıyoruz.
 
Kürt sorunu devletin Allah'ın farklı bir ırk ve kültür halinde yarattığı Kürtleri inkar etme ve asimile etme niyetinden ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetin kuruluşunda masada önemli bir mesele olan Kürtler için açıklanan niyet, biçilen kader Türklük içinde eritmedir. Bu en başta yaratılışa zıt bir durumdu. Zaten kısa bir müddet sonra başlayan ayaklanmalar bu dikişin tutmayacağını gösteriyordu.
 
Kürtlerin sorunu batıda yeterince anlaşılmadı. "Başbakan Cumhurbaşkanı olabiliyorlar, mal mülk sahibi olabiliyorlar, niye şikayet ediyorlar" deniliyor. Bütün bunlar olabiliyor ama Kürtler bir tek Kürt olamıyor. Anadili ile konuşması garipsenen,  müziği anca son 20 yılda serbest bırakılan, son 30 yıla kadar Türklerin bir boyu olduğu resmi tezi öğretilen Kürtlerin tek olamadıkları bir şey vardı, Kürt olmak.
 
Kürtlerin sorunu sadece kendileriyle ilgili değildi. Dini ve etnik ayrımcılığın bir devlet politikası olduğu yerde huzur olabilir mi? Devletin tektipleştirici politikalarını görmeyenler için belki memlekette önemli bir sorun yoktu ancak Kürtlerin toplumsal hafızası acı olaylarla, kötü hatıralarla doluydu, 1991 yılında görev yaptığım Iğdır'da yaşlı bir Kürt teyzeye yaşını sormuştum. O da bana "yaşımı bilmiyorum ama Kürtlerin Zilan deresinde katledildiğinde doğmuşum" demişti.Bu beni çok etkilemişti. Zira yaşlı bir Kürt  köylüsünün zihninden silinmeyen bir acı toplumsal hafızanın ne hissettiğini gösteriyordu. Bunu batıdakilerin hissetmemesi ise sorunun büyüyeceğini gösteriyordu.
 
Kürtler ırksal sorunlar çektiler ve kimliklerini koruma sorunları yaşadılar. Ama bu sıkıntı batıda yeterince hissedilmedi. Türklerin dindar olanları "hepimiz müslümanız "diyerek sorunu çözmeye çalıştılar. Müslüman olmak demek farklıkları ve ortaya çıkarılmış sorunları din maskesi ile perdelemek olmamalıdır. İslam dini en başta ırksal ayrımcılığa, kültürel güzelliklerin yok edilmesine karşı çıkarken 90 yıldır oluşan ve büyüyen dindarlar çok ilgili davranmıyordu. "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" diyerek sorunu  görmezden gelenler dini hassasiyetleri çiğnenince ayağa kalkıyorlardı. Sorunu algılayamayanlar sorunun sözcülüğünü sol düşüncenin yapması üzerine konuya yabancılaşmaya, komplo teorileri üretmeye başladılar. Bu yabancılaşma sorunu üretenler tarafından kullanıldı ve sorun üzerine kafa yorma yerine taraftarlık ruhu benimsendi. Soruna en başta karşı çıkması gereken dindarlar kendilerine dini açıdan zulmedenlerin söylemlerine teslim olup aynı ağızları kullanmaya başladılar. Bu tarihi bir hataydı. Ülkenin büyük çoğunluğu olan dindarların soruna ilgisiz, yabancı kalan,  şabloncu tanımlayan, durumları çözümsüzlüğün büyümesine yardımcı oldu. Sorunu hangi ideolojinin sahiplendiğine bakmaksızın sahiplenme ve kardeşlik hassasiyeti olsaydı anti demokratik karanlık yapılanmalar insiyatifi ele geçirmezdi. 
 
Ne zaman ki Karadeniz'deki amcanın, Ege'deki teyzenin, Akdeniz'deki annenin önüne askere gönderdiği gencecik oğlunun cenazesi geldi işte o zaman sorunun can yakan boyutuyla Kürt olmayanlar da karşılaştı. Duyarsız kalınan bir büyük yanlışlığın acı faturasının ne olabileceği hissedildi. Hissedildi ama gerçek anlamda anlaşılmasının önüne savaşın gerginliği, heyecan, tepkisellik ve taraftarlaşma geçti. 
 
Devlet ve PKK arasında başlatılan barış süreci  halk arasında sorunun derin tahlili yapılmadığı için sun'i bir zeminde yürümektedir. Sorunun gerçek anlamda anlaşılması toplumda konuşulması ve çözüm için kalıcı adımların gönüllü atılmasıyla olur. Sorunların çözülememesi nedeniyle kavgalar çıkar. Kürt sorununda da devletin yapısal değişiklikleri yapmak istememesi nedeniyle sorun çatışmaya Genelkurmay tabiriyle  "düşük yoğunluklu savaşa" evrilmiştir. Kavganın bitirilmesi belki bir adımdır ancak sorunun adalet ve eşit vatandaşlık statüsünde çözülmemesi durumunda sorun yine büyüyecek, çetrefilleşecektir.
 
Kocaeli'de "barış" dediğiniz zaman size "savaş mı var" deniliyor. Evet dış devletlerle olan bir savaş yok. Ama bundan daha kötü bir savaş vardı. 100 yıldır bir arada olan ve sarsılmaz bağlarla bağlı olan Türk ve Kürt halklarını birbirine düşürecek bir iç savaş tehditi vardı. Birbirine kenetlenmiş olanların gün gelip birbirini öldürmesi yabancı devletlerle olan savaştan daha yıkıcı değil mi?
 
Kocaeli'de barış dediğiniz zaman "ne veriliyor" deniyor. Bu söz bile patolojinin kaynağını gösteriyor. Sanki sahip birisi, diğerine lütfediliyor. "Kürtçe konuşmayı, müziği , televizyonu verdik daha ne istiyorlar" deniyor. Bu egemen dil aslında halkın da zehirletilmiş olduğunu gösterir. Zira biz daha bu ülkenin özgür ve eşit vatandaşları olduğumuzu hissedememişiz demek ki.  
 
Kocaeli'de barış dediğiniz zaman insanlar size "falanca Kürt benim komşumdur, ticaret yaparım, arkadaşımdır, benim onlarla sorunum yoktur, neyin barışını yapıyorsunuz" der. Bu ülkede halklar arasında bir sorunun olmadığı bir vakıadır. Ancak devletin bir halk ile sorunu olduğu aşikardır. Bunu halen görmemek sorunu çözümsüzlüğe itme demektir.
 
 
 
Kocaeli'de barış sürecine tedirginlik ile bakanlar da oldu. Bu 20 yıl gecikme ile başlaması gereken süreç zaten önü kesilemeyecek bir süreçti. Bu toprakların barıştan başka bir çaresi yoktu. Ama bu barışın eşit vatandaşlık temelinde olması gerekir. Türkiye'de anormal bir süreç yaşandı ve herkes geri dönüşümsüz çok ağır bedeller ödedi. Şimdi normalleşme başlatılmaya çalışılıyor, eşitlik konuşuluyor birileri tepki gösteriyor. Anormallik o kadar normalleştirilmişki normal olan eşit vatandaşlık özleminin altında bin türlü kötü niyet aranıyor. Türkçülük dayatmasıyla biri bir kuyuya taş atmış kırk akıllı onu çıkarmaya çalışıyor. "Sorunum yok" diyorsanız sorun çıkaranları tanımamanız büyük bir eksikliktir, bunu biliniz.
 
Barış süreci karşılıklı olarak barış dili kullanmayı gerektiriyor. Düşmanlaştırıcı tanımlamalar, doğru olmayan komplocu teşhisler sorunu içinden çıkılmaz bir hale çok kolay getirebilir. Barışa tüm Kocaeli halkının hep birlikte sahip çıkmasından başka bir çare yoktur.
 
 

YORUMLAR

Bu Habere Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu kişisel bloğu Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız