Maden ailesi hakkında yazdığım yazıda (https://www.artigercek.com/maden-ailesi-ne-yasadi) içerideki mağdurları, yurt dışına gitmiş 10.000 KHK mağdurunu ve pasaportları iptal edilmiş mutsuz, umutsuz, bitmiş insanları gördükçe ve dinledikçe bu faciaların devam edebileceğini yazmıştım ve maalasef yine yaşadık. Kasım ayındaki makalemde "Dinlediklerim hüzün vericiydi ve fakat kaçak geçişlerin devam ettiği kış aylarında buna benzer vakaların daha da artabileceğinin sinyallerini veriyordu. " demistim. İşin acı yanı hal böyle devam ederse faciaların bunlarla kalmayacağı bellidir.
Bu aralar OHAL mağdurlarıyla konuştuğumda hallerini soykırım kelimesiyle açıklıyorlar. Büyük bir insan topluluğunun kendi hali için böyle bir tanımlamada bulunması çok vahim bir durumu gösteriyor. İnsanlar öylesine köşeye sıkışmış ki yurt içinde kendilerine adalet, yaşam şansı kalmadığını görünce yurt dışına gitmek istiyor. Ancak KHK'lı oldukları için yurt dışına da çıkamıyorlar. Bu sefer kaçak yollarla yurt dışına gitmek istiyorlar ve çok önemli riskler alıyorlar. Meriç nehrinin yağan yağmurla debisi yükselen tehlikeli sularından yanlarındaki küçük çocuklarıyla geçmeye çalışıyorlar ve başlarına büyük felaketler geliyor. Çok açık ve tekrar söylüyorum. Eğer KHK'lılara pasaport yasağı kalkmazsa benzeri facialar tekrar yaşanabilir. Artık ülkemiz vatandaşlarının Ege denizinde, Meriç'te sulara kapılmaması için yapılması gereken çok açıktır. KHK'lılara getirilen pasaport yasağının kalkmasıdır. "Bu vebali kaldırırım" diyen bu hukuksuzluğu devam ettirsin, kaldırmayan Allah'tan korksun, kuldan utansın..!
'Niye bu insanlar Meric'ten kaçmaya calışmış, suçu olmasa kaçar mı' diyene ise cevabım şudur. OHALde binlerce insanın inanılmaz sıkıntılarına şahit oldum,onları intiharın eşiğine getiren, depresyon ilaçlarindan kurtulamadıkları, yüzlerce başvuruda iş bulamadıklarını biliyorum. Bu insanlar için başka seçenek mi vardı?
Aslında bu soruyu sorana sorulacak esas soru şudur. "Bu insanlar ülkede adalet olsa kaçar mı!?' Her şey ters yüz olmuş durumda, bu yüzden adaletten kaçanların sorusu "Suçu olmasa kaçar mı!?" dır
3. dünya ülkesi gibi olduk artık. Ülkesinden kaçanlar artık Suriyeli, Bengladeşli değil bizim insanlarımız. Meriç'te ölen sadece kadınlar, çocuklar değil, sessiz kalan, umursamayan, insanlığın dışına çıkarak çocukların ölümünden bile siyasi intikam hislerini dile getirenlerdir
O denli nefret var ki bu kadın, çocukların cenazesi karşısında nefret söyleminde bulunan twitter profilinde Ak parti Gençlik kolları ve 'merhametsize merhamet, merhamete hakarettir' yazan Zeynep Coşkun isimli biri "bunlar da büyüse terörist olacaklardı, zaten öldükleri iyi olmuş, 2 kişi 2 kişidir. Acımam bana silah çekene ne kendisine ne evladına " diye yazmış. Suda boğulmuş bebeklerin karşısında bile böylesine nefret, intikam, zalimlik dolu bir tavır göstermek aslında niye ülkeden kaçmaya çalışanların arttığının bir başka açıklamasıdır. Bu söz, maalesef bilinç altında böyle düşünebilen bir topluluğun dışa yansımasıdır. Gerek bireysel olarak gerekse de Hak ve Adalet platformu'nun yapmış olduğu raporlardaki mağduriyetlere sessiz kalan, duymazdan gelen veya "az bile yapmışlar" diyen bir toplumda bu zalimliklerin, bu faciaların yaşanması garip değildir. Bu toplum artık öteki görülene ne yaptığına dair tarihi örneklerle yüzlesmelidir.
Karşılıklı nefret yükseliyor, bu hayra hizmet değil. Dine, mezhebe, ırka, partiye göre ayrıştırma tuzağına kimse düşmemelidir. Tekrar hatırlatıyorum, bu vicdansız, ahlaksız, hukuksuz ortamın üstünü en iyi örtecek şala izin verme gibi bir kutuplaşmaya düşmemeliyiz. Yoksa ne hak yerini bulur ne de hak talep edebiliriz.