Söyleşiler

Yazarımız Ömer Faruk Gergerlioğlu:”Maalesef Bugün Medine Sözleşmesi Unutulmuş”

. .

24 Mart 2018 Saat: 18:04
Yazarımız Ömer Faruk Gergerlioğlu:”Maalesef Bugün Medine Sözleşmesi Unutulmuş”
Yazarımız Ömer Faruk Gergerlioğlu:”Maalesef Bugün Medine Sözleşmesi Unutulmuş”

.

DİYARBAKIR ÖTEKİLERİN GÜNDEMİ Önce attığı bir tweet yüzünden Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile devlet memurluğundan atılan MAZLUM-DER eski Başkanı Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu şimdi de ‘terör propagandası’ yaptığı gerekçesiyle hapis cezasına çarptırıldı. Aslen Urfalı olan Gergerlioğlu, 17 yıldır görev yaptığı İzmit SEKA Devlet Hastanesi’nde uzman doktor olarak çalışırken, sosyal medya hesabında paylaştığı ‘barış’ ile ilgili bir yorumu yüzünden önce Ekim 2016’da açığa alınmış, 6 Ocak’ta da kamudaki görevinden ihraç edilmişti. İhraç edildiği için uzun bir zaman işsiz kaldıktan sonra şuan Batman’da özel bir hastanede çalışmakta ayrıca hasta eşine bakabilmek için aylarca mücadele eden Dr. Gergerlioğlu ile ilk röportajımı bu sebeple yapmıştık. Gergerlioğlu sadece doktorluk yapsaydı durum buralara kadar varmazdı elbet ama kendisi tam teşekküllü bir insan hakları savunucusu olduğu için tüm bunlar. Aynı zamanda ‘Başörtüsüne Özgürlük’ temalı basın açıklamalarının başlatıcısı ve antidemokratik birçok yasa ve uygulamaya karşı hukuki girişimlerde bulunmuş sivil bir aktivist de… 2013’te 9’uncu FETA ödülleri kapsamında ‘Yılın Aydını’ ödülü verilmiş bir aydın olarak Türkiye ve dünya siyasetine dair köşe yazıları yazan, analizler yapan ve tartışma programlarında misafir edilen Gergerlioğlu, ilk kez fikirlerine başvurulan bir aydın ve bilim insanı olarak değil de 3 çocuk babası, hasta eşiyle ilgilenen bir insan olarak karşımızda…


 

ohaTürkiye ve dünya siyasetine dair köşe yazıları yazan, analizler yapan ve tartışma programlarında misafir edilen Gergerlioğlu, sitemimizin Genel Yayın Yönetmeni Hamza Özkan’ın sorularını yanıtladı..

 

 

– Merhaba. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

2003 yılında MAZLUM-DER Kocaeli şube başkanı olarak başladığım insan hakları savunuculuğunu hiç bırakmamaya çalıştım. 2007-2009 arası derneğin genel başkanlığını da yaptım. Dünya ve Türkiye insan hakları raporları hazırlayan bir ekibin başındaydım, birçok güncel konuda müdahil olduk, açıklamalar yaptık. Genel başkanlıktan ayrıldıktan sonra çeşitli inisiyatiflere öncülük ettim. “Adalet talebimiz var” inisiyatifi 2012 yılında İslami camianın önde gelen isimleriyle birlikte Hrant Dink’in öldürülmesinin 5. yılında yargıda kapanan kapıların açılması için oluşturduğumuz bir çalışmaydı. Önemli bir gündem oluşturmuş, Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanını ziyaret ederek adalet istemiştik. “Sessiz kalmamak gerek” inisiyatifiyle Akit isimli medya organını gayri ahlaki gazetecilik konusunda uyarmıştık. Yine 3. yol bildirisi imzacıları arasındaydım ve 2013 yılında Suriye işgalinin girdiği çıkmaz sokaktan çıkış çözümü olarak bölge ülkelerinin mutabakatının aranması gerektiğine vurgu yapmıştık. Şimdi ne kadar haklı olduğumuz anlaşılıyor. Gezi olayları olurken yöneticileri demokrasiye ve itidale davet ediyor, çözüm sürecinde aktif rol alarak barış için gayret sarf ediyordum. “Kocaeli Barış Platformu”nu farklı kesimlerin katılımıyla 2013’te kurarak sözcüsü oldum ve yerelde ve ulusalda barışın sesi olmaya çalıştım. Daha sonra “Hak ve Adalet Platformu” kurucuları arasındaydım ve şu an sözcüsüyüm. Uzun yıllar yerel ve ulusal medyada makalelerim yayımlandı. T24’te uzun süre yazdım, şimdi Artı Gerçek ve Ahvalnews yazarıyım. Ayrıca KHK ile ihraç edilmiş 27 yıllık Göğüs hasta. uzmanı doktoruyum, şu an Batman’da bir özel hastanede çalışıyorum.

Biliyoruz ki yazarlık dışında da aktif bir insansınız. Aktiviteleriniz hakkında bilgi alabilir miyiz?

Şu an Hak ve Adalet Platformu’nda aktif çalışmalar yapıyorum. İslami camianın hakkı, hukuku, adaleti gözeten isimleriyle yaklaşık 1 yıl önce kurduğumuz bir platform bu. Hak ve Adalet adına hissettiğimiz hayal kırıklığını bireysel olarak pek çok kez vurguladıktan sonra bunun bir platform çatısı altında daha güçlü bir şekilde yapılacağını düşündük. Anayasa referandumunda antidemokratik taslağa hayır dedik, sahada ve konferanslarla oldukça etkili bir çalışma yürüttük ve OHAL hukuksuzluğuna karşı dönemin en önemli araştırmasını gerçekleştirdik. Arkadaşlarımız çok fedakar bir çalışmayla 2173 kişiyle konuşarak Türkçe ve İngilizce yayımlanan çok önemli bir rapor hazırladı. Ulusal ve uluslararası arenada önemli bir baskı gücü olduk. Yine Hak ve adalet ekseninde yaptığımız panellerle Türkiye’nin siyasi, sosyal, hukuki ortamına ışık tutmaya çalışıyoruz.

Neden Hak ve Adalet Platformu, Mazlum-Der ve platformun amacı, çalışmaları nelerdir?

Dini ve etnik ayrımcılık T.C. kuruluşunun en önemli öğesiydi. Cumhuriyet elitizmi tornadan çıkmış bir vatandaş üretme gayretinin sonucu olarak farklı gördükleri dini ve etnik gruplara karşı önemli bir ayrımcılık yaptılar. Bu, masadaki sorunları daha da ağırlaştırdı ve cumhuriyet tarihi demokrasiden uzaklaşma tarihi oldu. MAZLUM-DER başkanı olduğum dönemde bu konuda çok önemli bir saha çalışması yaptık, dini ve etnik gruplarla sahada görüşerek dertlerini dinledik, çözüm yolları üzerine sempozyumlar düzenledik. Bu çalışmada ülkede çok büyük dini ve etnik ayrımcılık sorunları olduğunu gördük. Bunları kitaplaştırdığımız bir rapor haline getirerek çözüm önerilerimizi sunduk. Ayrımcılık hallolmadan eşit vatandaşlık olmayacak ve insanımız mutlu olmayacak maalesef.

Sizce Türkiye’de dini ve etnik ayrımcılık var mı?

Türkiye’de zaten ayrımcılık sorunları çözülmemişken bir de demokrasiden uzaklaşan politikalar sonucu artan kutuplaşmayı yaşıyoruz. Bu toplumda bir arada tutan güçlü bir harç olmasına güvenerek bu kutuplaşmayı yapıyorlar. Bir iç savaş ortamı nasıl olsa oluşmadan kutuplaşmayla politikalarımızı hakim kılabiliriz düşüncesinde Erdoğan. Bunun için çok yoğun bir kutuplaştırma politikasıyla Türk, islam cephesi oluşturmaya çalışıyor.Bu cephenin tarihi ve geleneksel bağlarıyla çok güçlü olduğunu düşünüyor. Toplum öylesine ayrışmış halde ki bir grubun önemli hakları konusunda bir başka grup çok yüksek oranda olumsuz düşünüyor ve hala niye sorunların bitmediğini soruyorlar.

Panelde dediniz ki “28 Şubat’ta Kocaeli’de başörtüsü eylemleri yapardık, ‘başörtüsüne özgürlük herkese adalet’ diye slogan atardık ve o gün orada olanlar bugün iktidar”. Sizce bugün geçmişin mazlumları iktidarı ele geçirince ne denli adaletliler mı?

“Herkese adalet” derken bunu samimi bir şekilde söylüyordum ama iktidara oturan birileri için bu istek konjonktürelmiş demek ki. Sadece kendisi için adalet istemek bu toplumun önemli sorunlarından birisi. Bu konuda her kesim imtihanı kaybetmişti, iddiası olan dindar muhafazakarlardı, onlar hepsinden daha kötü kaybettiler. Dünün mazlumları bugünün zalimleri oldu. Bu herkes için adalet istememekten, güçlü olmanın cazibesine kapılıp devletleşmekten kaynaklanıyor. Demokrasi bilincinin olmadığı bu topraklarda yapılması gereken çok şey varken var oılanı da yok eden bir iktidar var. Muhafazakarlar bu halleriyle imtihanı kaybetmekle kalmayıp, alternatif olma şanslarını da hoyratça harcadı. Gücün cazibesine kapılmak var olan adalet duygusunu da unutturuyor, çünkü güç duygusu adaleti, hukuku kriter almıyor. Dünün mazlumiyet ortak paydasında birlikte olduğumuz arkadaşlarımızı tanımakta zorlanıyorum, insan bu kadar mı değerlerini ayaklar altına alır? Sonuçta dünyanın fani olduğuna inanıyoruz ama birileri her şeyi unutmuş

-İslamın güncelleşmesi hakkında ne düşünüyorsunuz ve sizce buna ihtiyaç var mı?

İslam dünyası İslami anlayış noktasında yenilenme ve değişimi yaşayamadı. En değişmeyen şey olan değişimin din dünyasında da olacağını anlamadı. Sosyal hayatın vazgeçilmez özelliği dini anlayışın da zaman ve değişen sosyolojiyle değişime uğrayacağını, uğraması gerektiğini anlamadı. Şekilde kalan bir anlayış, dini dünyanın önemli göstergesi oldu. Temel insani ve hukuki değerler olan hak, adalet, vicdan, özgürlük gibi kavramlar unutuldu. Yüzeysel ve vitrine hitap eden özellikler baş tacı edildi. Bugün İslam dünyası orta çağını yaşıyor maalesef. Din ve ırk uğruna hakların gasp edilmesine göz yumuluyor, katliamlara cevaz veriliyor, bu bir çılgınlık hali. İtikadi, fıkhi düşünce durdurulmuş durumda, soruna çözüm üretme ve alternatif olmayı düşünmeyip hile-i şer’iyelere başvuruyor. Ekonomik, sosyal, psikolojik, bilimsel bir çok açıdan çok kötü durumdayız. Batı dünyasından ithal ediyoruz bunları. Gelişime yönelik bir mekanizma anlayışımız, dinin ruhuna ve dinamizmine odaklanmış bir idealimiz yok. En çok “kahrolsun” demeyi seviyoruz, bir şeyleri üretmeyi, yaşatmayı düşünmüyoruz, denemiyoruz. İslam dünyası öylesine kötü haldeki hastalığının tedavisi anlamındaki güncellemeyi, yenilenmeyi tehlike olarak görüyor. Hastalığının tedavisini reddeden hastalar çok zor vakalardır ama yine de bu önemli zorluğu aşabileceğimizi düşünüyorum.

– Panelde “Birlikte yaşayabiliriz ama bu birlikte yaşam değildir”. bunu biraz açabilir misiniz?

Birlikte yaşam adil ve eşit yaşamdır. Diğerinin hakkına, hukukuna saygılı yaşamdır. Birinin köle diğerinin köle olduğu bir yaşam birlikte göründüğünüz ama aslında birlikte olmadığınız bir yaşamdır. Birlikte yaşam için eşit vatandaşlığı tesis etmemiz gerekli. Diğerinin sorunu için “benim sorunum yok, o halde sen niye sorunum var diyorsun ” diyen bir bakış açısı hakim oldu hep bu topraklarda. Hem ötekini 2. sınıf vatandaş gören, karşındaki sızlandığında sorunu kendi perspektifinden gören bu anlayış çok tehlikeliydi. Bu alışılmış hali gün gelip tadanlar dün hiç anlamadıkları kesimleri anlamıştı ama biraz geç kalmışlardı. Son zamanlarda OHAL mağduriyetleri dolayısıyla bu itirafları daha çok duyuyorum. Keşke bunlar acı tecrübelerle tadılmadan önce hissedilseydi. Ama şu andaki deneyimler de çok önemlidir ve hepimiz yapıcı olarak bu gelişmeleri daha olumluya dönüştürmeliyiz.

– Bugün ki İslam ülkeleri İslam’ın savuncuları medine sözleşmesini ne kadar pratikleştiriliyor sizce?

-Maalesef bugün Medine sözleşmesi unutulmuş. Farklılıklar içinde bir arada yaşamın önemli bir pratiğini örnek almak varken İslam dünyasındaki her fırka kendisinin haklı olduğunu, bu yüzden tek hakim olması gerektiğini, bunu kabul etmeyene her şeyi yapmanın caiz olduğunu düşünüyor. Düşülen bu hastalıktan dolayı en kötü hastalık hali olan IŞİD belası zuhur etmiş ama halen sorunun kökeni anlaşılmış değil. Medine sözleşmesi benzeri birliktelik halini dini camia kendi arasında kurabilmiş değil ki dünyası dışındaki için bunu mübah görsün. Aslında farklı inançlara saygı temelinde birlikte yaşamı kabullenip geliştireceğimiz bir hayat biçiminden başkası kurtuluşumuz olamaz.

– Türkiye’deki muhafazakarlar ve İslam hakkında neler söyleyebilirsiniz?

– Türkiye’de sağcı muhafazakarlık şu anda dindar ve dindar olmayanları dinden soğutan, uzaklaştıran en önemli etken. Bu acı ve açık bir gerçektir. Sorun dini camianın içindedir. Hiç “dış mihrak” aramaya gerek yoktur. Bilhassa OHAL döneminde bir çok mağdur muhafazakarın muktedir muhafazakar kişi ve iktidardan ne kadar acımasız, vicdansız bir zulüm gördüğünü anladım, gördüm, işittim. Bunlar muhafazakar camiada çok büyük depremlere, hayat muhasebesine, özeleştirilere yol açtı. Muhafazakarlıkla gerçek bir yüzleşme yaşanmazsa ne bir çok insan hakları sorunu çözülür ne de dini anlamdaki şok ve gerileme giderilir.

– Seküler olan ama seküler değilmişçesine yapılan din maskeli siyaset, söylemler, eylemler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye’de önemli bir yalancılık hüküm sürüyor. Sorunlara karşı deve kuşu gibi kafayı kuma gömme taktiği uygulamak baş tacı, ancak iddialarının aksine en çok dünyevileşen de muhafazakar muktedirler. Çağdaş dünyanın tüm kirli değerlerini benimsemekten geri durmayan ancak söylem noktasında halen kuru bir İslamcılıkta ısrar eden bir kesim var. Muktedir ama dünkü mağduriyetini anmayı çok seven, halen ezilen olduğunu sanan adeta 3. dünyacı söylemlerle yeni mağduriyetlerle sanal bir dünya oluşturmaya çalışan bir kesim bu maalesef. Şu anda dini söylemlerle inşa edilen statükoculuk, kapitalizm, kokuşma revaçta.

– KHK ile ihraç olan sizinle birlikte binlerce kişi var. Aynı dertten muzdarip kişilerle bağlantınız veya çalışmanız oldu mu?

 OHAL dönemi tam bir insan kıyımı gerçekleştirdi. Çok büyük toplumsal travmalara yol açtı. 152 bin insan işinden atıldı, 160 bin insan gözaltına alındı, on binlerce kişi tutuklu. Binlerce dernek kapatıldı siyaset felç edildi, tutukluluk cezalandırmaya dönüştü. Tüm muhalifler potansiyel suçlu ilan edildi. Adeta yeni bir darbe yapıldı, anayasanın izin verdiği OHAL uygulaması anayasayı hoyratça çiğneyerek tam bir insani facia oluşturmuş durumda. Bu hale en baştan itibaren isyan ettim, bir insan hakları savunucusunun bunlar karşısında susması mümkün değildir. Hiç bir tek parti, darbe döneminde yaşanmayan hukuksuzluklar, vicdansızlıklar yaşandı. Bunlara karşı sosyal medyada önemli bir müracaat yürütmeye çalıştım. Makalelerimde çok önemli sorunları gündem ettim. Kimisinde kamu görevlilerini harekete geçirdik, kimisinde karşımızda adeta duvarlar bulduk. OHAL araştırması yaparak binlerce kişinin sesi olduk. Bu tedirginlik ve korku döneminde önemli bir çıkış yaptık. Hazırladığımız raporun uzun yılar boyunca unutulmayacak bir belge olacağına inanıyoruz. OHAL mağdurlarını dinlemek benim için duygusal ağırlığı çok fazla olan bir işti ve bunları duydukça sorumluluğumuzun ne kadar büyük olduğunu düşündüm hep.

-OHAL ile ilgili neler söylemek istersiniz?

OHAL şu an tüm kötülüklerin, hukuksuzlukların kaynağıdır. Devam etmesi için hiçbir gerekçe yoktur. Ancak keyfi yapılan işlerin yapılmasını devamını sağlamak için demokrasi ve hukuka dönmek istemedikleri için OHAL’i devam ettiriyorlar. Bu kadar yüzsüzce devam ettirilmesi inanılmaz bir olay. Zira tüm uluslararası hukuki kurumlar ve hatta en son BM OHAL’in dehşet veren ihlallere yol açtığını ifade etti. Bu sefer Dışişleri Bakanlığı BM’nin ilgili organını ter örgütü propagandası yapmakla suçladı. Bunlar kulağınıza inanamayacağınız isavunmalar. Yaptığı haksızlığı kabul etmemek için hukuki, siyasi anlamda dünya ülkeleri arasında dibe vuran bir hale düşmeyi tercih etmek dehşet veren bir tercihtir. OHAL devamıyla intiharlara, her türlü hak gaspına yol açan bir haldir. Çok ihtiyacımız olan yeniden yapılanmayı tahrip eden, tek kişinin otoritesine odaklanmış bir haldir.

– Son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?

Sorularınız için teşekkürler, inşaallah aydınlatıcı olmuştur. “Ötekilerin Gündemi”ne de iddia ettiği zor alanda başarılı bir yayın hayatı diliyorum.

– Ötekilerin Gündemi olarak bize zaman ayırdığın için teşekkür ederiz. Çalışmalarınızdan başarılar dileriz.

YORUMLAR

Bu Habere Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu kişisel bloğu Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız